Hayat, aslında küçük şeylerden ibaret. Bir tebessümden, bir selamdan, bir bakıştan, bir hâl hatır sormaktan…
Yüzyıllar boyunca toplumları ayakta tutan, insanları birbirine yakınlaştıran şey; büyük laflar ya da büyük işler değil, işte bu küçük şeylerdi.
Ne zaman ki küçüğü küçümsedik, o zaman büyüğü de kaybettik.
Birine selam vermek gereksiz geldi, yüzüne bakmak bile fazla görüldü.
Oysa insanın insana bakışı, en sade iletişimdi; bir göz temasıyla kurulan bağ, gönülden gönüle açılan yoldu.
Bugün sokaklarda, iş yerlerinde, toplu taşımada yan yana duruyoruz ama aslında birbirimizden kilometrelerce uzağız.
Bir zamanlar küçük şeylerin üzerine kurulu koca bir kültürümüz vardı. O kültür, bizi biz yapan ince bağlarla örülmüştü. Şimdi o bağlar koptu.
Sahi, ne ara birbirimizin yüzüne bakmaktan bile kaçacak hale geldik?
Belki de yeniden başlamamız gereken yer, tam da burasıdır:
Küçük şeylerin değerini bilmek…
Çünkü küçük şeyler, aslında en büyük şeylerdir.